O GECE KAZAN’DA NELER YAŞANDI
O gece Kazan’da neler yaşandı
Aradan tam 7 yıl geçti. Koskoca 7 yıl. Sözün gelişi olan ‘’acısıyla tatlısıyla’’ değil, sadece ve hep acısıyla. Hem de her geçen yıl artan ve yüreklere işleyen. Yakın tarihin en önemli olaylarından olan ve Türk Milletinin kaderini doğrudan etkileyen 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminden bahsediyorum.
Çok defa bu acılara yakından tanık oldum. Cenazede, evde, şehitlikte, sokakta, etkinliklerde. Çünkü gazetecilik yaptığım yıllar içerisinde en çok haber yaptığım zaman dilimiydi 15 Temmuz hain darbe girişimi ve sonrasında yaşananlar. Yazılar, fotoğraflar, videolar röportajlar. Bütün bunlar haber yapma çabasının ötesinde o gün ve sonrasında yaşananları kayda alarak geleceğe aktarma gayretiydi biraz da.
***
Temmuz sıcakları iyiden iyiye kendini hissettiriyordu. Sıradan bir akşamdı, bir önceki günden farkı olmayan. Çocuklar televizyon başında dizi izliyor, eşim mutfakta.
Ben balkondayım. Şöyle bir hava alayım, hem de bir etrafı kolaçan edeyim diye. Bu sıkça yaptığım bir şeydi. Oturduğum daire köşe başında olduğundan epey bir alanı görebiliyordum. Gazeteci olmanın getirdiği istemsiz bir davranıştı belki de alışkanlık haline gelen bende. Etrafı inceledim yine dikkatlice haber olabilecek bir durum var mı diye. Kulağım siren sesinde, gözlerim tepe lambası ışıklarında. En azından kendi sokağımda bir haberi kaçırmak istemezdim. Her şey gayet normal görünüyordu, derken telefonum çaldı. Arayan abimdi. Bahçede olduğunu internetin pek iyi çekmediğini ancak İstanbul’daki Boğaz Köprülerinin trafiğe kapatıldığını ve benden televizyona bakıp neler olduğunu kendisine haber vermemi söylüyordu.
Televizyonda haber kanallarına baktığımda bir darbe girişimi, kalkışmadan söz ediliyordu. Tarihi bir gece yaşadığımızı fark etmem uzun sürmedi. Hemen fotoğraf makinemi alıp dışarı çıktım. İnönü Caddesi’ni takip ederek Ankara Bulvarı’na ulaştığımda az ileride sağda bir kalabalık vardı. Biraz yaklaştığımda PTT ve Ziraat Bankası bankamatiklerinin önünde para çekmek için bekleyen yaklaşık 8-10 kişilik 2 grup vardı. Tamam gündüzleri maaş ödeme zamanları kalabalık olurdu ama akşamın bu saatinde görülmüş şey değildi.
Yoluma devam ettim. Bahçesinde bir hareketlilik yoktu, sadece birkaç polis memuru görünüyordu ama ilçe Emniyet Müdürlüğünün Ankara Bulvarına bakan cephesindeki bütün katların ışıkları yanıyordu. Bazen toplumsal olaylarda Emniyetin önünde takviye çevik kuvvet polisleri olurdu ama binanın ışıkları da yalnızca 2. kata kadar yanardı o da Emniyet Müdürü’nün odasının 2. Katta olmasındandı.
Derken belediyeye yaklaştıkça yolun sol tarafında kaldırımda oturan ve neler olup bittiğini anlamaya çalışan kimi telefonla konuşan, kimi yanındakine sorular sorup yorum yapan insanlar vardı.
Belediye önüne vardığımda kalabalık bir grup toplanmıştı. Yaşlısı, genci, çocuğu, kadını. Her yaştan ve görüşten insanlar oradaydı.
Bir süre sonra fark ettim ki belediye basından fotoğraf ve video çeken kimse yoktu. Oysa tarihi bir gündü ve her anı kayıt altına alınmalıydı. O zaman Basın Yayın Müdürü olan Mehmet Sıtkı’yı aradım telefonla ve ‘’Burada sizden fotoğraf video çeken kimse yok sizin çocuklar nerede?’’ diye sordum. O da bana ‘’Abi ben çocuklarla havaalanındayım buradan TAİ’ye geçeceğiz’’ deyince ben de kendisine ‘’O zaman siz orayı halledin ben de burayı halledeyim’’ şeklinde cevap verdim.
Sonra oğlum Yunus Emre’yi aradım ve daha kaliteli kayıt yapar diye evden omuz kamerasını alıp arabayla birlikte gelmesini ve bana yardım etmesini istedim. Ben video çektim o da fotoğraf. Biraz da arşivci bir yapıya sahip olmamdan olsa gerek imkanlar ölçüsünde her şeyi kayıt altına almaya çalışıyordum.
Çok farklı bir hava vardı o gece Kazan’da. Ben de birçok insan gibi değişik duygular içindeydim. Neler olup bittiğini anlamaya çalışan insanların sağa sola koşuşturması, endişe, merak, şaşkınlık. Kalabalık her geçen dakika biraz daha artıyordu.
Belediye önünde toplanan kalabalık bir süre sonra Esenboğa Havaalanına gitmek üzere kendi araçları ve otobüslere binerek alandan ayrıldı.
Boş kalan meydan kısa süre sonra yeniden dolmaya başladı. Belediye hoparlörinden yapılan ve vatandaşları vatana sahip çıkmaya davet eden çağrıya camilerden yükselen anons ve selalar eşlik ediyordu. Cadde ve sokaklardan akın akın insanlar belediye önüne geliyor. İlçe tarihinde görülmemiş bir heyecan ve hareketlilik yaşanıyordu.
‘’Akıncı’dan kalkan uçaklar Ankara’yı bombalıyormuş’’ cümlesi kulaktan kulağa dolaşıyor, her geçen dakika belirsizlikler kayboluyor, yerini netliğe bırakıyordu.
***
Kalabalıktan bazı sesler duyuluyordu insanları yönlendirmeye çalışan. O sırada ilk olarak Vasıf Kocabaş’ın kalabalığı bilinçlendirmeye yönelik sesleri geldi kulağıma. ‘’Arkadaşlar otobüsler boş. Bu milleti yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır. Bizim ne kadar inançlı olduğumuzu görmek istiyorlar. Gitmediğimiz zaman kararsız olduğumuzu düşünecekler’’ Sözlerinden Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu büyük önder Atatürk’ün 22 Haziran 1919’da Amasya’da ilan ettiği ve “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” ifadesinin yer aldığı Amasya Genelgesi’nin bu maddesi canlandı hafızamda.
Onu başkaları takip etti. Sağa sola heyecanla koşuşturan ve yetkili arayan bir vatandaş Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağırısının belediye hoparlörlerinde de yapılması ve herkesin haberdar edilmesini istiyordu.
Belediye Meclis Üyesi Ümit Ertürk’ün sesi duyuluyordu sonra. ‘’İleride arabalarımız var parkta boş bekliyor. Hadi arkadaşlar herkes gitti biz kaldık. Bizler şu anda sizi bekliyoruz. Haydi arkadaşlar beraber yürüyelim. Hainler gücümüzü görsün. Yoldan bizi alacaklar. Ya bu gece bu işi halledeceğiz, ya değilse yarın zaten yokuz. Gelsinler başa otursunlar oh ne güzel’’ O gece insanları Akıncı’ya yönlendirmek için en çok çaba harcayanlardan birisi de oydu.
Zabıta araçlarından sürekli anonslar yapılıyor Akıncı’ya gitmek isteyenler için otobüs ve dolmuşların hazır olduğu hatırlatılıyordu.
Zabıtaya ait araçlarından bir tanesi TOKİ konutlarına gitmek için hareket etti. Ben de araçtayım. TOKİ Konutlarına vardığımızda anonslar yapıldı, Sokağa çıkma yasağının olmadığı ve vatandaşların sokağa çıkarak Cumhurbaşkanının çağrısına destek olması, Akıncı’ya gitmek isteyenler için araç konusunda yardımcı olunacağı şeklinde. Zabıta aracı site içinde sirenler eşliğinde anons yaparak seyrederken yapılan bu çağrıya vatandaşlar da evlerinin balkonlarından ıslıklar çalarak ve alkışlarla destek verdiler.
***
Minarelerden yükselen selaların ardından yine camilerden yapılan duyurularda ‘’Devletimize, milletimize ve milli iradeye karşı girişilmiş olan hain darbe girişimine karşı bütün halkımızı belediyenin önüne, sokağa davet ediyoruz.’’ Deniliyor, selalar ve anonslar birbirini takip ediyordu.
***
Vatandaşlar özel araçlarıyla yada otobüslerle konvoy halinde Akıncı’da bulunan 4. Ana Jet Üs Komutanlığı önüne gitmek için yola çıktı. O gece dikkatimi çeken iki şey oldu. Birincisi hastanede vatandaşların metaneti, ikincisi ise konvoy. Özellikle kendi araçlarıyla yola çıkanlar ellerinde Türk Bayrakları, dillerinde ‘’Ya Allah bismillah Allahuekber’’ nidalarıyla kornolar çalarak adeta bir mitinge yada düğüne gider gibiydiler. Ben yıllarca düğün çeken birisi olarak o günkü manzara hala hafızamda. Düğün konvoyundan farkı yoktu.
Araç konvoyu Ankara bulvarını takip ederek belediye önünden geçerken yolun her iki yanında dizilmiş bulunan insanlar alkışlar ve tekbirler getirerek konvoya destek oluyordu. Tüyleri diken diken eden müthiş bir manzara. Türk milletinden başka düğüne gider gibi ölüme giden başka millet daha olmasa gerek.
Her ne kadar Basın Müdürü Mehmet Bey ile istişare edip ilçe merkezinde kalma kararı alsam da, bir taraftan da Akıncı’ya gitmek için şiddetli bir arzu duyuyordum. Orası da en az belediye önün kadar önemli olmalıydı. Ancak akşamdan bu yana tanık olduklarımı haberleştirip 2005 yılından beri muhabirliğini yaptığım Anadolu Ajansı’na haberi acilen geçmem de gerekiyordu. (Bu arada 2005 yılından beri çalıştığım belediye basın biriminden 2014’yen itibaren emekli oluncaya kadar önce Fen İşleri, ardından Sağlık İşleri Müdürlüğünde görevlendirildiğimi de belirtmem yerinde olacaktır.)
İkinci grup da Akıncı’ya gitmek için belediye önünden ayrılmadan önce yol güzergahında bir süre yürüyerek hainlere gözdağı verme kararı almıştı. Ben de haberi geçmek üzere eve gitmeden önce oğlum ile birlikte önce Yazıbeyli’ye kadar gittik araçla. Burada kimseye rastlamayınca oradan Aydın Mahallesine geçerek Kazan-Ankara yoluna baktım ancak burada da kimse yoktu yolda yürüyen. Zaten sonradan öğrendiğim kadarıyla hareket öncesi alınan yürüme kararından yolda vaz geçilmişti.
Bunun üzerine eve giderek fotoğraf ve görüntüleri bilgisayarıma aktarıp haberi yazdım ve ajansa geçtim. Eve geldiğimde saat gece yarımı geçiyordu.
Bir taraftan sosyal medyayı takip ediyor, Akıncı’ya gidenlerle telefonda görüşüyor, durumdan haberdar olmaya çalışıyordum. Diğer taraftan fotoğraf makinem ve video kameramın bataryalarının şarj olmasını bekliyordum. Sabaha hazır olmalıydım.
Saat 04 sıralarında asker üniforması giyinmiş hainlerin orada kendilerini engellemek için bulunan sivil halk üzerine silahla ateş açtıkları, çok sayıda ölü ve yaralıların olduğu haberleri sosyal medyada yayılmaya başlamıştı.
***
Burada birkaç cümle ile de olsa Belediye Başkanı Serhat Oğuz’a değinmeden geçemeyeceğim. O tarihte çiçeği burnunda İlçe Milli Eğitim Müdürü. Darbe girişimini haber alır almaz 15 Temmuz kahramanlarından Ömer Halis’in adını vereceği çocuğuna hamile Nergiz Hanımla helalleşip, çocukları Mehmet Akif ve Fatih Bayram’ı da öpüp kucakladıktan sonra hemen evden çıkıyor belediye önüne geliyor. Bir taraftan da watsapp gruplarından milli eğitim personelini sokağa çıkmaları ve direnişe destek vermeleri noktasında organize ediyor.
İnsanlar Belediye önünde yeni toplanmaya başlamış. Onları beklemek zaman kaybı olurdu. Burada buluştuğu arkadaşlarıyla birlikte vakit geçirmeden kendi araçlarıyla Esenboğa Havaalanına doğru yola çıkıyorlar. Ancak halkın çağrıya desteği büyük. İnsanlar Cumhurbaşkanını karşılamak için yollara düşmüş, akın akın havaalanına gidiyor. Bir noktadan sonra trafik tıkanmış, ilerlemek mümkün değil. Bunun üzerine onlar da güzergah değiştirip önce Kızılay Meydanına, daha sonra da Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesine gidiyor ve sabaha kadar burada tarihin akışını değiştiren direnişe destek veriyorlar. Üzerlerine yağan bomba ve mermilere rağmen geri adım atmıyorlar. Biliyor ve inanıyorlar ki buradan ayrılırlarsa bir daha buraya geri dönemeyecekler.
Sabaha karşı buradaki olaylar kontrol altına alınıyor ve onlar da süs havuzlarından abdest alıp hem Sabah Namazını ardından Şükür Namazı kılıp ilçeye dönmek için saat 10 gibi buradan ayrılıyorlar.
Başkan bey sonraki yıllarda o günleri anlatırken hain darbe girişimini Türk Milletinin dönüm noktası olarak tanımlayacak, kurucu ve kurtarıcı iradenin böyle zamanlarda devreye girerek tehlikeleri bertaraf edeceğini anlatacaktır. ‘’Selam olsun o gece milletimizin bağımsızlığına sahip çıkan yiğitlere, selam olsun o gece ölümü de öldüren kahramanlara, yazıklar olsun şerefini 1 dolara satan FETÖ’cü alçaklara’’ diyecektir.
15 Temmuz gecesi, Ankara’yı bombalayan F-16’ların kalkışını engellemek isterken 4. Ana Jet Üs Komutanlığı nizamiyesi önünde bulunan ve açılan ateş sonucu 9 kişinin şehit olduğu, 92 kişinin yaralandığı olay sonrası hastanede yaşananlar ayrıca bir kahramanlıktı.
Hastaneye vardığımda henüz hava aydınlanmamıştı. Hastane bahçesi oldukça kalabalıktı. Onca kalabalığa rağmen sadece sesiz bir uğultu vardı.
Acilin kapısından içeri girdiğimde koridorlar tıklım tıklım. Yerde yatan üstü başı kan içinde inleyen yaralı insanlar tedavilerinin yapılması için bekliyor. Acil müdahale odalarında yer kalmadığından yaralılar yerlerde yatıyor. Başta sağlık çalışanları olmak üzere polisler, zabıtalar ve vatandaşlar yardım etmek için adeta birbirleriyle yarışıyor. Yaralı yakınlarından kimse sağlık çalışanlarına önce benim hastam deyip müdahale etmiyor, sakince tedavi sırasını bekliyordu.
Şu kadarını söylemeliyim ki ben işim gereği pek çok cinayet ve trafik kazasını haberleştirmiş, olay yerinde ve hastanede insanların feryadı figanına şahit olmuştum. Oysa burada olağan üstü bir durum vardı. Yaralılar ve yakınlar tam bir tevekkül ve metanet içindeydiler. Hastane bir anda mahşeri bir kalabalığa sahne olurken hiçbir taşkınlık ve kargaşanın yaşanmaması dikkat çekiciydi. Adeta zaman durmuş gibiydi.
Nihayet gün aydınlanmaya başladığında sabah 05:15’ten itibaren ilk müdahalesi yapılan yaralılar ambulanslarla şehir merkezindeki başka hastanelere nakledilmeye başlandı. Yaralılar sedyelerle acil servisin koridorlarından birbiri ardınca ambulanslara taşınıyordu. Hayatımda hiç bu kadar ambulansı bir arada görmemiş, ancak 30’a kadar sayabilmiştim. Ambulanslar sirenler çalarak hastane bahçesine giriyor, yaralıyı aldıktan sonra yine siren çalarak ayrılıyordu. Son yaralı da hastaneden ayrıldıktan sonra ben de haberi ajansa geçmek için oradan ayrıldım.
Yaralılardan 33 tanesi Hamdi Eriş Kazan Devlet Hastanesine getirilmiş ve ilk müdahalenin ardından başka hastanelere sevk edilmişti. Ancak hepsi bu kadar şanslı değildi. O geceki kutlu direnişe katılanlardan 20 yaşındaki Ömer Takdemir yaralı olarak getirildiği Hamdi Eriş Kazan Devlet Hastanesindeki tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamış, Lokman Biçinci üs bölgesinde nizamiye önünde kan kaybından, diğer 7 kişi de farklı hastanelerde şehadet şerbetini içmişti.
***
Aradan 7 yıl geçmiş olmasına karşın o gece Kazan’da yaşananlar sanki dünmüş gibi hafızamda canlılığını koruyor. Türk milletinin ve vatanının bölünmez bütünlüğüne kasteden hain FETÖ darbe girişiminin seyrini değiştiren bu kahraman insanların yanında olduğum için, o gece yaşanan tarihi anlara tanıklık ettiğim için kendimi şanslı sayıyorum. Geriye dönüp baktığımda bu kahramanların bir milletin kaderini, tarihi seyrini nasıl değiştirdiğini daha iyi görebiliyorum. Direnişten dirilişe giden yolda ağır bedeller ödendi. Direnişin sembol ilçesi olan Kazan, kahramanlık ünvanı ile ödüllendirilerek Kahramankazan oldu. Dün bu insanlar canlarını ortaya koyduğu için biz bugün Türkiye Yüz yılını konuşabiliyoruz.
Başta o karanlık geceyi aydınlık sabaha ulaştıranlar olmak üzere Büyük Türk milletinin bekası için canlarını feda eden bütün şehitlerimizi ve gazilerimizi saygı ve minnetle anıyorum.
Selam ve dua ile.
Yazıların bilimsel ve hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.