İYİ GÜNDE KÖTÜ GÜNDE, HASTALIKTA SAĞLIKTA
Belediyelerin insan hayatındaki yeri ve önemi anlatılırken sıkça kullanılan bir cümledir, “İyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta, doğumdan ölüme belediye hayatın her anında.” Diye.
Hepimiz kendi hayatımıza şöyle bir baktığımızda aslında bu cümlenin ne kadar doğru ve yerinde olduğuna bizzat tanık olmuşuzdur.
Konuyu biraz kendi ilçemiz açısından örneklendirelim.
Hoş geldin bebek
Uzun süredir beklediğimiz misafir hanemize teşrif etmiş, yuvamızı şenlendirmiş, gözümüzün nuru bebeğimiz dünyaya gelmiştir. Sevincimizin tarifi yoktur. Minik misafir gelişiyle eşi dostu da davet etmiş gibidir. “Güle güle büyütün” için gelenlerle dolup taşar evimiz. Derken bir gün kapı çalar. Kapıyı açmakla şaşkınlığı aynı anda yaşarız. Belediye Başkanı Serhat Beyin eşi Nergiz Hanım kapıdadır. “Hoş geldin bebek ziyaretleri” kapsamında gelmiştir evimize. Çam sakızı çoban armağanı hediyesini ve iyi dileklerini de yanına alarak. Ziyaretlerde Belediye Sağlık Müdürlüğü personeli de aileye yeni doğan bebek bakımı ve beslenmesi ile annenin doğum sonrası dikkat etmesi gerekenler konusunda bilgiler verir.
Allah mürüvvetini de göstersin
Her anne babanın hayalidir çocuklarının mürüvvetini görmek. Dostlarımız, komşularımız tanıklık eder bu mutlu gününüze.
Söz kesilir, nişan yüzüklerini takar, nikahlarını kıyar, Cumhurbaşkanının 3 çocuk tavsiyesini hatırlatır genç çiftlere. Düğünümüze katılır sevincinize ortak olur.
Çocuğumuzun sünnetinden Asker Kınasına, nikahından düğününe onu aramızda görmek bizi onurlandırır.
“İnsan kendisi için yaşayan bir varlık değildir”
Davete icabet eder. Kimi zaman bir soba başında çay içerken, menemen yaparken, patates közlerken görürsünüz onu. Demli çaylar yudumlanırken koyulaşan sohbetler eşliğinde.
Yine davete icabet eder, çalışmak için gurbetten Kahramankazan’a gelen işçilerin fakirhanesine konuk olur. Baş köşeye buyur ederler şaşkınlıkla, biraz da hayranlıkla.
Sokakta köşeyi döndüğünüzde karşınıza çıkıverirse şaşırmazsınız gülümseyen yüzü, babacan tavırlarıyla. Akşam vakti eve dönerken markete uğrarsınız, Serhat Başkan’ı çalışanlarla hasbihal ederken bulursunuz. İhmal etmez esnafı. Öyle ya yine kendi tabiriyle “İnsan kendisi için yaşayan bir varlık değildir” Hele de belediye başkanıysanız.
Her daim bizden biri olduğunu hatırlatır bize. Çocuklarla oyun oynar, yaşlılarla yan yana oturur sohbet eder, ellerini avuçlarının içine alıp. Söyleşilerle tecrübelerini gençlerle paylaşır okul okul dolaşıp. İlçeye biraz daha hizmet getirebilmek için Bakanların kapısını aşındırır.
Velhasıl kendi deyimiyle “40 rüya görür, kırkı da Kahramankazan üstünedir”
Çocuklar TOGG’a binmek ister kırmaz onları. Geçer direksiyon başına şehir turu atarlar birlikte. Başkanım kaç basıyor bu? Diyen çocuğa trafik kurallarını hatırlatmayı ihmal etmez.
Bir çocuk Ankaragücü forması ister geri çevirmez. Maça gitmek isteyenleri gönderir. İşinin yoğunluğunu bahane etmez. Hepsine yetişemez elbet. Devreye belediye personeli girer.
İşim itibariyle belediye hizmet ve etkinliklerini takip ederken aynı zamanda uzaktan gözlemleme şansım da oluyor. Serhat Başkan özellikle yaşlılar, çocuklar, engelliler, gaziler ve şehit yakınlarına karşı ayrı bir sevgisi ve ilgisi olduğunu söylemeliyim. Bu da karşılıksız değil aslında.
“Serhat’ımıza teşekkür ederim”
3 Aralık Dünya Engelliler Günü için yaptığım bir röportajda Engelsiz Kafede çalışan zihinsel engelli genç Rıza Metin’e sordum. Burada ne yapıyorsun? Diye. Küçük ve basit bir soru cümlesi. Rıza’nın verdiği cevaba bakar mısınız kelimesi kelimesine.
“Para kazanıyorum, harçlığımı çıkarıyorum, eve destek ediyorum. Böyle imkanlar sunduğu için Serhat’ımıza teşekkür ediyorum.”
Tamam Millet Bahçesi olsun, Kent Meydanı olsun, öğrenci yurdu olsun, Devlet Hastanesi olsun, Mahalle Kültür Evleri olsun, 15 Temmuz Müzesi olsun, birçok okul binası ve yeni eğitim kurumlarının hizmete açılması olsun bunlar önemli ve güzel hizmetler. Ancak benim için bu çocukların yüreğine dokunabilmek, onların kalbinde yer edinmek ve onların Serhat’ı olmaktan daha büyük kazanç olabilir mi? Serhat Başkan için.
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
Mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır, hüzünler paylaşıldıkça azalırmış. Hayatın akışında var, insan doğar, büyür, yaşlanır ve nihayetinde bu dünyadan göçer.
Belki hayatımızda ilk defa belediyeye işimiz düşmüştür. Bir yakınımızı kaybetmenin üzüntüsü içindeyken onun son yolculuğuna uğurlanması işlemleriyle uğraşmak ağır gelir bize. Belediye yetişir imdadımıza. Doktor raporundan taziye çadırına, ulaşımdan misafirlere pide ikramına kadar. Bize de yakınımızın acısını yaşamak kalır.
Serhat Başkan’ın o hep söylenen sosyal belediyecilik anlayışının gereğini en iyi şekilde yerine getirdiğini söylesem abartmış olmam herhalde. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” ilkesiyle hareket edince bütün bunlar kendiliğinden oluyor. Zira bunun en güzel örneğini 6 Şubat depremi sonrasında gördük. O günlerde yapılanları uzun uzun anlatacak değilim. Yanınızda yörenizde bir depremzede varsa ona sormanız yeterli.
“Çocuklarım ziyaretime gelmedi”
Yeri gelmişken küçük bir anımı paylaşarak yazımı bitirmek isterim.
Yıl 2001. Belediye Başkanı Yusuf Fidantek ile ilçedeki Hamdi Eriş Kazan Devlet Hastanesinde yatarak tedavi gören hastalara geçmiş olsun ziyaretinde bulunuyorduk her çarşamba. Bir odaya girdik. Yaşlı bir adam tek başına yatıyordu. Başhekim Bey, “Amca Belediye Başkanımız size geçmiş olsun ziyaretinde bulunmak için geldi” deyince yaşlı adam ağlamaya başladı. Odada kısa bir sessizlik oldu. Başta kimse ne olduğunu anlamamıştı. Derken yaşlı adam elleriyle gözyaşlarını sildikten sonra, yanı başına oturan Belediye Başkanının ellerini tutarak, “Oğlum ben Ankara’dan geldim buraya tedavi olmak için, seni de tanımam. Biliyor musun benim çocuklarım benim ziyaretime gelmedi, 15 gündür yatıyorum hastanede. Ama sen geldin. Yakınım değilsin, akrabam değilsin. Belediye Başkanı da olsan gelmesen de sana gönül koymazdım ama sen ziyaretime geldin beni mutlu ettin, Allah da seni mutlu etsin işin gücün rast gelsin” dedi.
O gün anladım ki insana dokunabildiğiniz ölçüde ona hizmet etmiş olursunuz. Belediyede çalıştığım sonraki yıllarda da bu türden serzenişlere ve sonrasında belediyeden uzatılan elin verdiği huzura şahit oldum çok defa. Edilen duaları da varın siz düşünün.
Halil Rıfat Paşa’nın ‘Gidemediğin yer senin değildir’ sözünde olduğu gibi dokunamadığımız insan da bizim insanımız değildir.
Selam ve dua ile
Yazıların bilimsel ve hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.