AHİLERDE TEKKE(ZAVİYE)-CAMİ(MESCİT)-MEDRESE SAC AYAĞI
Anadolu’da XIII. yüzyılda Türkler tarafından kurulmuş olan Ahilik, iyi ahlakın, doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin kısaca bütün güzel meziyetlerin birleştiği bir sosyo-ekonomik düzendir. Esnaf ve sanatkarların mesleki ve ahlaki yönden yetişmesini sağlayan, çalışma hayatını iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir esnaf örgütlenmesidir. Ahilik, bir yönü ile meslek ve esnaf ahlakı ile meslek ilkelerini çırak, kalfa ve usta süreci içerisinde veren bir esnaf ve sanatkar örgütlenmesidir.
Diğer taraftan Ahîlik, temelde Kurân’a ve Hz. Peygamber(s.a.v.)’in sünnetine dayandırılan prensipleriyle, İslâmî anlayışa doğrudan bağlı olan, sosyal ve ticarî hayatı esas alan tasavvufî bir kuruluştur.[1] Dolayısıyla Ahilik’in dini ve tasavvufi yönü de bulunmaktadır. Ancak ahilik bir tarikat ya da mezhep değildir. Daha çok ahlaki yönü ağır basan bir meslek örgütlenmesidir. Ahiler, aynı zamanda dindar insanlardır.
Ahiler, cömert ve dost canlısı insanlardır. Ahilerde, kardeşlik, arkadaşlık ve dostluk duygusu daima ön plandadır. Sofraları zengindir, fakir fukaraya yardım etmeyi severler.
Abdülkerim Erdoğan ahiliğin, “Bir taraftan İslâmî-tasavvufî düşünceye ve fütüvvet ilkelerine bağlı kalarak tekke ve zaviyelerde şeyh-mürid ilişkilerini, diğer taraftan iş yerlerinde usta, kalfa, çırak münasebetlerini, buna bağlı olarak iktisadî hayatı düzenlediğini belirtmiştir.[2]
Burhanettin Baykurt ise “Ahi Evran’ın Horasan, Harezm ve Türkistan’dan gelen Türk sanatkarlarını, bir ahlak ve sanat bileşeni olan Ahi kuruluşu içinde örgütlendirdiğini ifade etmiştir.[3]
Bütün prensiplerini dinin asıl kaynağından(Kuran) alan Ahiliğin nizamnamelerine “fütüvvetname” adı verilir. Ahiliğin esasları, ahlaki ve ticari kaideleri bu kitaplarda yazılıdır.[4] Bir yerde bu fütüvvetnameler Ahiliğin Anayasası sayılır.
Ahiler, dini ve sosyal hayatlarını tekkeler(zaviyeler) etrafında şekillendirmişlerdir. Hiçbir tarikata mensup olmayan Ahiler, bir bölgeye geldiklerinde önce bir Tekke(zaviye)[5] açarak, burada ahlaki, dini ve askeri eğitim vermişler, hemen ardından bir Mescit veya Cami yaparak ibadetlerini buralarda yapmışlar, arkasından da bir Medrese[6] inşa ederek buralarda çocuk ve gençlere ilmi eğitim, okul eğitimi vermeye başlamışlardır. Ahilerin kültür ve medeniyet gelişimi bu üçlü sac ayağı(tekke, cami, medrese) üzerinden olmuştur. Arkasından da bu üç kurumun masraflarının karşılanacağı arazi, bağ, bahçe, dükkan ve iş yeri(imalathane) v.b. gelirinden oluşan bir Vakıf[7] kurmuşlardır. Bu vakıflar adeta bu sac ayağının çatısı gibidir ve buraları korumaktadır. Çünkü bu üç kurumun giderleri kurdukları vakıflar aracılığı ile karşılanmıştır. Ahiler bu amaçla bir çok tarla, bağ, bahçe, dükkan ve imalathaneyi vakıf olarak bağışlamışlardır. Bu kurumların etrafında zamanla köyler, mahalleler, nahiyeler, kazalar ve şehirler oluşmuştur.
Selçuklu ve Osmanlı döneminde ahi diyarı olan Murtazaabad Ovası’nda ve çevresinde de çok sayıda zaviye[8] bulunmaktadır. Bu zaviyelerin çoğunluğu Horasan meşrepli dervişlere aittir. Nitekim, Prof. Dr. Acun’un “Fatih, Kanuni ve II. Selim Dönemlerinde Kahramankazan” adlı kitabında Murtaaabad’ın hemen hemen tüm köylerinde Ahi şahıslarına ait kayıtlar mevcuttur.[9] Bu erenlerin kurduğu ve işlettiği tekke ve zaviyeler, diğer fonksiyonlarının yanında, köylerin, kasabaların ve şehirlerin oluşmasına da katkı sağlamıştır. Tüm kültürel ve ticari faaliyetler bu tekke ve zaviyelerin etrafında cereyan etmiştir. Tekke ve zaviyeler şehirleşme faaliyetlerini hızlandırmıştır.
Ahilerin sosyal ve dini hayatında tekke(zaviye)lerin çok büyük bir önemi ve rolü vardır. Çünkü o zamanlarda tekkeler çok yönlü fonksiyonları olan kurumlardı. Osmanlı’nın son zamanlarındaki durumlarına bakıp tekkelerin devamlı böyle olduğunu söylemek, kanaatimce doğru değildir.
Anadolu’da Ahilik; sadece şehirlerde kalmayıp, şehirlerden köylere ülkenin en ücra köşelerine, dağ başlarına kadar yayılan bir zaviye, yani toplantı ve konuk evleri ile köy odaları örgütü kurmuştur.[10]
Özellikle hem dini hem de mesleki özelliği olan Ahi Tekkeleri(Zaviyeleri) Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde olduğu gibi Ankara’da da hızla yayıldı. Bu tekke ve zaviyelerin şehy, ulu ve müridleri mistik (toplumdan kopuk) ve tüfeyli (bedavacı) yaşayışı seçmediler. Tam tersine bir taraftan şeriatla tarikatı birleştirip İslam’ı ve Türk kültürünü yayarken, diğer taraftan tekke ve zaviyelerin etrafında yer alan arazileri ekip biçmeye, şenlendirmeye, geçitleri (derbent) ve askeri malzemeleri (ribat) koruyarak iç güvenliği sağlamışlar, öte yandan ise muharip bir güç gibi fütuhatlara katılarak Alp, Eren, Gazi, Abdalan-ı Rum, Baba gibi unvan ve sıfatlarını almışlardır.[11]
Zaviyelerin büyük bir kısmının etrafındaki arazilerde bizzat dervişler tarafından tahıl, sebze ve meyve yetiştirilir, civardaki meralarda sığır ve koyun-keçi sürüleri beslenir. Elde edilen gelirin bir kısmı zaviyelerin bakım ve tamirine, bir kısmı dervişlerin ve misafirlerin yiyip içmelerine harcanır, bir kısmı ile hizmetlilerin ücretleri ödenir, geriye kalanı ise vakfın evlatları arasında paylaştırılırdı.[12] Ankara’nın manevi mimarı olan “Ahi Sultan” Hacı Bayram-ı Veli’de tekkesinde bu yöntemi uygulamıştır.
Tekkeler(zaviyeler), ahilerin hem kendilerinin hem de gelip giden yolcuların/misafirlerin yemek yediği, eğlendiği ve dinlendiği(misafirler ve bekar erkekler)yerlerdir. Tekkeler, kötü hava şartlarında yolcular ve kervanlar için bir sığınak yeriydi. Adeta günümüzde karayolları üzerinde bulunan Dinlenme Tesislerinin gördüğü işlevi görüyordu.
Murtazaabad/Kahramankazan köy odalarında 1980’li yıllara kadar devam eden “ferfene” bir Ahi geleneğidir. Ferfene, hem köy Delikanlı Teşklatı, hemde Yaren geleneği ile ilgilidir. Bu gelenek, İbn-i Batuta’nın da dediği gibi[13] Ahilerin XIII. ve XIV. yüzyıllardan beri tekke ve zaviyelerinde hemen hemen her akşam yaptıkları eğlentilerden birisidir. Yemek yeme, türkü söyleme ve oyun oynamayı kapsayan bu eğlentiler, hem birlik ve beraberliği, hem de akşama kadar çalışan Ahi gençlerinin eğlenmesini, dinlenmesini ve morallerinin yüksek olmasını sağlıyordu.
Bilhassa Osmanlı’da, tekke ve zâviyelerin bir kısmı devlet tarafından, yolculuk ve ulaşım için tehlikeli olan yerlerde tesis ediliyordu. Bu bakımdan, dağlarda, tehlikeli boğaz ve geçitlerde tesis edilen tekkeler, askeri sevk ve idareyi kolaylaştırmak, ticarete engel olabilecek eşkıya vb. gibi kimselere mani olmak için birer jandarma karakolu vazifesi de görüyorlardı.[14]
Tekkeler, Türklerin Anadolu’ya gelip yerleşmesinde de büyük ölçüde rol oynadılar. Keza, Anadolu’nun İslam’ı kabulünde de bunların rolü inkâr edilemeyecek kadar büyüktür[15].
Tekkeler Milli Mücadele’de de etkin olarak rol almışlardır. Nitekim, Mustafa Kemal Paşa, Millî Mücadele için 1919’da faaliyete başladığı zaman Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde bulunan tekke şeyhlerine mektuplar yazmıştır; bunlardan üçü Nutuk’da da yer almaktadır. Tekkeler bütün imkânlarıyla Millî Mücadele’yi desteklemiş, ilk mecliste birçok şeyh görev almıştır. 1924’te Diyanet İşleri Reisliği teşkil edilirken cami ve mescitlerle beraber tekke ve zâviyelerin yönetimi de bu kuruma devredilmiştir.[16]
Görüleceği üzere Ahiler tekkeleri(zaviyeleri) dini, ahlaki, mesleki ve askeri eğitimler vermek için yoğun olarak kullanmışlardır. Diğer taraftan kervan yolları üzerinde kurdukları zaviyeler vasıtası ile yolcuları ağırlamışlar ve onların güvenliklerini de sağlamışlardır. Tekke(zaviye)lerin yanlarına yaptıkları cami(mescit) ve medreselerle yerleşim yerlerinin oluşmasını sağlamışlar ve şehirleşmeyi hızlandırmışlardır. Üstelik bu kurumların giderlerini karşılamak için devletten yardım da almamışlar, kurdukları vakıflar vasıtasıyla bu kurumların giderlerini karşılamışlardır.
Ahlaki yapısı çok sağlam olan Ahilik teşkilatının, günümüzde Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu içerisinde yaşatılması esnaf ve sanatkar ahlakının gelişmesine, dolayısıyla üretimin artmasına katkı sağlayacaktır. Mevcut Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu’nun yanına, tamamen Ahi ahlak ve kültürüne göre oluşturulan birde Ahi Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu kurularak(sendikalarda olduğu gibi) iki federasyonun birbiri ile rekabet etmesinin sağlanmasının faydalı olacağı düşünülmektedir.
Selam ve dua ile…
![](https://kazanpostasi.com/wp-content/uploads/2024/12/321.jpg)
![](https://kazanpostasi.com/wp-content/uploads/2024/12/R-002-612x390.jpg)
[1]Abdülkerim Erdoğan, Geçmişten Günümüze Kazan, Kazan Belediyesi yayını, Ankara, 2009
[2] Abdülkerim Erdoğan, a.g.e.
[3]Burhanettin Baykurt, Ankara Akıncı Ovası Tarihi ve Kültürü, Ankara,2003
[4]Abdülkerim Erdoğan, Ankara Ahileri ve Eserleri, ABB yayınları, Ankara, 2011
[5]TDK sözlüğüne göre tekke, tarikattan olanların barındıkları, ibadet ve tören yaptıkları yer, dergâh ve işsiz güçsüz kimselerin buluşup sığındıkları yer manalarına gelmektedir. Daha çok şehirlerde kurulur. Zaviye ise tekkenin küçüğüdür. Köy, kasaba ve yol güzergahlarında kurulur.
[6]TDK sözlüğüne göre medrese, başta Osmanlı Devleti olmak üzere pek çok Müslüman ülkesinde orta ve yükseköğretim eğitimi verilen yerlerdir. Medreselerde ders veren kişilere müderris denilir. Molla ise büyük kadı(sancak kadısı), medrese öğrencisi, büyük bilgin, dinî yönü ağır basan kimse demektir.
[7] Kaynaklar, Ahi, Alpagut, Akçaören ve Bitik köyü arazilerinde ahi medreselerine ait vakıf arazisi olduğunu belirtmektedir.
[8]Kaynaklar, Akçaören ve Bitik köylerinde ahi zaviyesi olduğunu belirtmektedir.
[9] Fatma Acun, Prof. Dr., Fatih, Kanuni ve II. Selim Dönemlerinde Kahramankazan, Kahramankazan Belediyesi yayınları, Ankara, 2024
[10]Burhanettin Baykurt, Ankara Akıncı Ovası Tarihi ve Kültürü, Ankara,2003
[11]Burhanettin Baykurt, a.g.e.
[12]Abdülkerim Erdoğan, Geçmişten Günümüze Kazan, Kazan Belediyesi yayını, Ankara, 2009
[13] Fas’lı seyyah İbn-i Batuta, 1325-1354 yılları arasında yaptığı seyahatlerde Anadolu’ya da uğramış ve yazdığı seyahatnamesinde Ahileri anlatırken”…Bir yabancı ve misafir olmasa bile yemek zamanında hepsi bir araya gelip beraber yerler, türkü söylerler, raks ederler.” demektedir.
[14] Mustafa Kara, Tekke ve Zaviyeler, İstanbul 1977, 120-128
[15] Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadî ve İctimaî Tarihi, İstanbul 1974, 1, 3
[16] Türk Diyanet Vakfı(TDV) İslam Ansiklopedisi, 30 Kasım 1341 (1925) tarih ve 677 sayılı Tekke ve Zâviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklarla Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun’la Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki tekkeler kapatılmıştır. 10 Haziran 1949 tarih ve 5438 sayılı kanunla 677 sayılı kanuna muhalefet edenler hakkındaki cezalar arttırılmış, 1 Mart 1950 tarih ve 5566 sayılı kanunla sadece on dokuz türbe ziyarete açılmıştır.
Yazıların bilimsel ve hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.
Hüseyin abi çok güzel olmuş
İstifade ettim emeğine sağlık
Ahilik ile ilgili vizyonumuzu genişlettiniz. Birkaç yıl önce TRT’de yayınlanan Yunus Emre dizisinde ahilik kültürü çok detaylı ve güzel bir şekilde işlenmişti. Yalnız sizin yazdıklarınızla dökümanter olarak ahilik kültürünün ne olduğu, etkileri ve tarihimize kazandırdıkları konusunda bilgimizi genişlettiniz. Teşekkürler
Kadim Türk kültürünün dününü bu güne taşıyarak yeni nesilleri cedlerinden haberdar ediyorsunuz. Geçmişin güzelliklerini günümüze taşıyorsunuz. Yazılarınızı beğeni ile okuyor ve takip ediyorum. Teşekkürler.
Değerli kardeşim. Unutulan ver hatta yanlış bilinen bir kültür değerimizi, geleneksel yaşam tarzımızı daha anlam ve önemini vurgulayarak güzel bir şekilde kaleme aldığın için çok teşekkür ediyorum. Kalemine sağlık. Selam ve dua ile.