FULBRİGHT ANLAŞMASI VE MAARİF MODELİ
9 Eylül 2024 tarihinde başlayacak olan yeni eğitim/öğretim yılı dolayısıyla bu haftaki konumuzu eğitime ayırdık.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” başlığını taşıyan müfredat taslağı, 26 Nisan 2024 tarihinde görüş bildiriminde bulunulması için tanınan bir haftalık süreyle kamuoyunun değerlendirmesine sunulmuştur.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının kabul sürecinden geçen “Türkiye Yüzyılı Maarif Modelini 27 Mayıs 2024’de onaylamıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamaya göre, 10 Mayıs’a kadar askıda kalan taslağa bu sürede 67 bin 284 görüş ve öneri iletildi. MEB, yeni müfredat taslağına öğretmenlerden 38 bin 865 görüş ve öneri gelirken, müfredat taslağına katkı sunmak isteyen sivil toplum kuruluşları, eğitim platformları ile eğitimin diğer paydaşlarından ise 28 bin 419 görüş bildirildiğini açıkladı. Bu sonuçlara göre toplumdan oldukça fazla tepkinin geldiği söylenebilir.
Müfredat için görüş ve önerilerin yüzde 58’i öğretmenlerden, yüzde 42’si ise diğer paydaşlardan geldi. Yeni müfredat taslağı hakkında iletilen tüm görüş ve öneriler, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından değerlendirildi. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında hazırlanan yeni müfredat, 2024-2025 eğitim öğretim yılının başlayacağı 9 Eylül 2024’ten itibaren okul öncesi, ilkokul 1. sınıf, ortaokul 5. sınıf ve lise 9. sınıftan başlamak üzere kademeli şekilde uygulanacak.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli
MEB maarif modelini; “İnsanın fıtri özelliklerini koruma ve geliştirmeyi, karakterini olgunlaştırmayı, şahsiyet bütünlüğünü oluşturmayı merkeze alarak, insanın kendi yeteneklerini ve potansiyelini gerçekleştirmeyi ve toplum ile insan arasında akılcı ve ahlaki bir uyum oluşturmayı hedeflemektedir.” şeklinde açıklamıştır. Diğer taraftan 2017 yılındaki müfredat değişikliğinde müfredattan kaldırılan
Evrim Teorisi de maarif modelinde yer almamıştır.
MEB, programdaki en çok eleştirilen “değerler” vurgusuyla ilgili olarak ise şu açıklamayı yaptı: “Bilimin yol göstericiliğinin yanında, eğitim sistemimizi ve öğretim programlarımızı millileştirmek, kültürümüzden izler taşımasını sağlamak ve manevi değerlerimizle bütünleştirmek çocuklarımıza borcumuzdur. Aksi halde öğretim programlarının uygulamasından istenilen bütüncül sonuçlar alınamaz.” Bu ifade ile ilk defa Milli eğitimin millileştirilmesinden bahsedilmiş oldu.
Maarif Modeline Yapılan Eleştiriler
Eleştiriler, “Bilim, kültür, sanat ve felsefe derslerinden uzaklaşarak, temel ve seçmeli derslerde din ağırlıklı içeriklerin düzenlenmesi çağ dışı, bilimsellikten uzak ve dogmatik nitelikte uygulamalardır. Bu düzenlemeler eğitimde tek tipleştirme endişelerini daha da güçlendirmektedir.” şeklinde özetlenebilir.
Bu eleştirilerin yanında, Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim Bir Sen) gibi, yeni müfredatta değerler vurgusunun daha güçlü olması gerektiğini savunanlar da oldu.
Sendika, “Sosyal-duygusal öğrenme becerilerine “kalp ve ruh” dokunuşları yapılması çok isabetli. Ancak bu gibi medeniyet kodlarımızı yansıtan dokunuşların altı iyi doldurulamamış ve dahası, bunlar fen bilgisi, felsefe ve hayat bilgisi gibi derslere yansıtılamamıştır.”Zira dikkatli incelendiğinde, bu derslerin içerik ve etkinliklerinde, yaratıcıya daha fazla yer verilmesi gerektiği görülecektir.” eleştirisinde bulunuyor.
Bu eleştirileri “doğru kabul etmek” gerektiğini kaydeden MEB; “…Çalışan ebeveynlerden oluşan çekirdek aile yapısının ülkemizde yaygınlaşması ile çocukların sosyal öğrenmeler ile edindikleri değerleri artık edinemez olmaları bu konuda okuldan beklentileri artırmıştır.”Bu nedenle programın milli ve manevi değerler açısından yetersiz bulunmasını anlayışla karşılamak ve doğru bir eleştiri olarak kabul etmek gerekir.” açıklamasında bulunmuştur.
Yukarda kısaca model ve getirilen eleştiriler hakkında bilgi verilmiştir. Getirilen eleştirilerin hiç birisinde modelin Milli olup olmadığı ile ilgili bir eleştiri bulunmamaktadır. MEB ise “Eğitim sistemimizi ve öğretim programlarımızı millileştirmek, kültürümüzden izler taşımasını sağlamak ve manevi değerlerimizle bütünleştirmek çocuklarımıza borcumuzdur.” şeklinde bir açıklamada bulunmuştur.
Oysa Türkiye’nin bir de Fulbright Anlaşması[1] gerçeği bulunmaktadır. 27 Aralık 1947’de ABD ile imzalanan ve 18 Mart 1950 tarihinde yürürlüğe giren[2] ve halen yürürlükte olan Eğitim Anlaşması… Bu Anlaşmanın birinci maddesi gereğince “Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu namı altında bir komisyon teşkil olunacaktır.” Bu komisyon o tarihlerde kurulmuş ve halen çalışmalarına devam etmektedir.
Bu anlaşmayla, Millî Eğitim Bakanlığı’nda bugün çalışmalarını “etkin” bir biçimde sürdüren, personel politikalarından ders programlarına, pek çok konuda stratejik kararlar önerebilen, “Milli Eğitimi Geliştirme” adlı bir komisyon vardır. 1994 yılında 60 personeli olan bu komisyonda çalışanların üçte ikisi Amerikalıdır. Bu durum, 2007’de de böyledir ve Fulbright Commission adı altında Türk Milli Eğitimini biçimlendiren kurulun başında 2007’de Amerikan Büyük elçisi oturmaktadır.[3]
Öte yandan Türkiye Aile Meclisi Başkanı Adem Çevik’te benzer ifadeleri kullanarak, aynı tehlikeye dikkat çekerekmiştir.[4]
Kendi Web sitelerinde Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu’nun yönetiminin, Yönetim Kurulu ve Genel Sekreterlikten oluştuğu, Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu, ya da diğer adıyla Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri Kültürel Mübadele Komisyonu’nda 2023 yılı itibariyle sekizi yönetim kurulu üyesi, on ikisi Ankara ve İstanbul ofislerinde çalışanlar olmak üzere 20 kişinin çalıştığı belirtilmektedir.Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonunun Yönetim Kurulu, faaliyetleri denetlemekte, kural ve politikaları belirlemektedir.[5]
Komisyonun Web sitesinde amacı; “Komisyon, Türk ve Amerikan halkları arasında eğitim ve kültürel değişim yoluyla ortak bir anlayış geliştirmek için kurulmuştur. Amerikalı öğrenciler ve sanatçılar dünyanın birçok yerinde eğitim ve araştırma imkânlarından yararlanmakta, dünyanın dört bir tarafından gelen öğrenci, öğretmen ve akademisyenler ise Amerika’da araştırma yapmakta ve eğitim alabilmektedirler. Fulbright Programı, ülkelerin giderek birbirine daha da bağımlı hale geldiği bir dünyada kişilere kendilerini uluslararası alanda geliştirme fırsatını sunmaktadır. Programlarını tamamlayıp ülkelerine dönen Fulbrightlılar, görev aldıkları önemli pozisyonlarda, kendilerini konuk eden kurumları ve ülkeleri ile bağlarını sürdürerek, Fulbright’ın amacını uygulamış ve gerçekleştirmiş olmaktadırlar.”[6]şeklinde belirtilmektedir.
Anlaşmanın 5. Maddesi bu komisyonun nasıl oluşacağını ve çalışacağını belirlemektedir. “Komisyon, dördü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve dördü Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olmak üzere sekiz azadan müteşekkil bulunacaktır. Bunlara ilâveten Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’deki diplomatik heyetinin başı (ki aşağıda «Misyon Şefi» ismiyle anılacaktır.) Komisyonun fahrî başkanı olacaktır. Misyon Şefi komisyonda reylerin tesavisi(eşitliği) halinde katî reyi verecek ve komisyon başkanını tayin edecektir. Başkan, komisyonun fiili azası sıfatıyla rey hakkını haiz bulunacaktır. Misyon Şefi, en az ikisi Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’deki hariciye teşkilâtının muvazzaf memurlarından olmak üzere, komisyondaki Birleşik Devletler vatandaşlarını tayin ve tebdil etmek salâhiyetini haiz olacaktır.” Bu madde gereğince komisyonda oyların eşitliği halinde ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin seçeceği komisyon başkanı devreye girecek ve onun vereceği oy belirleyici olacaktır. Yani her durumda ABD’nin dediği olacaktır.
Yedinci madde “Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı tarafından tayin edilecek şekilde komisyonun faaliyeti hakkında her sene bir rapor tanzim edilerek Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ve Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanına tevdi olunacaktır.” hükmüne amirdir. Bu madde ile Türkiye Cumhuriyeti memurları gafil muhbir durumuna düşürülmüştür. Komisyon ABD Dışişleri Bakanı’nın belirleyeceği şekilde yıllık bir rapor hazırlayarak, raporu ABD Dışişleri Bakanı’na, fakat T.C. Hükümeti’ne sunacaktır. Yani alınan kararları bir bakıma ABD Dışişleri Bakanı onaylayacaktır.
Tüm bu gerçekler ortadayken, yeni hazırlanan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli acaba ne kadar Milli olabilir? Bu modeli, Talim Terbiye Kurulu’ndan önce yukarıda bahsedilen Milli Eğitimi Geliştirme Komisyonu incelemiş ve bu komisyonun onayından geçmiş midir? Umarız ki böyle değildir ve ilk defa ABD’ne rağmen Milli bir müfredat hazırlanmıştır. MEB’da Maarif Modeli’nin amacından bahsederken; “Eğitim sistemimizi ve öğretim programlarımızı millileştirmek” ifadesini kullanmıştır. Böyle bile olsa, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına büyük bir gölge düşüren Fulbright nlaşması ivedilikle yürürlükten kaldırılmalıdır.
Yeni öğretim/eğitim yılının tüm eğitim camiası, öğrencilerimiz ve veliler için başarılı geçmesini diliyorum.
Selam ve dua ile…
[1]Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında 27 Şubat 1946 tarihinde Kahire’de imza edilen Anlaşma gereğince temin edilen Paraların Kullanılmasına dair Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri hükümeti arasında 27 Aralık 1949’da yapılan Anlaşma
[2]13 Mart 1950 tarih ve 5596 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında imza edilen Anlaşma gereğince temin edilen paraların kullanılmasına dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında imzalanan Anlaşmanın onanması hakkında Kanun.
(Resmî Gazete ile ilâm : 18 . III .1950 – Sayı: 7460)
[3]Murat Çalık, Gayrimilli Eğitim Anlaşması “Fulbright”, 31 Ağustos 2013,https://muratcalik.com/19-fulbright-anlasmasi-html/
[4]https://ilkha.com/egitim/turkiye-aile-meclisi-fulbright-anlasmasi-ile-egitim-mankurtlastirildi-155515
[5]https://fulbright.org.tr/about
[6]https://fulbright.org.tr/about
Yazıların bilimsel ve hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.
Bu antlaşmanın bir an evvel kaldırılması dilek ve temennisi ile selamları iletir Hayırlı günler dilerim.